TARİHÇE
Osmanlılar'ın yükselişi ile birlikte, Bizans egemenliğindeki Heracleia'nın da bağlı olduğu İznik kenti 1337 yılında Türk hakimiyetine girmiştir. Şehir, 1337 yılında Gazi Şehzade Süleyman Paşa (Orhan Gazi’nin oğlu) tarafından ele geçirilmiştir. Ereğli’de Orhanlar ve Süleymanlar isimli 2 adet mahallenin ismi buradan gelmektedir. Ayrıca; “Orhan Gazi Camii“ ve Kirmanlı mahallesindeki Mehmet Çelikel olarak bilinen caminin asıl adı “Gazi Süleyman Paşa Camii”dir. Şehir; Orhan Gazi döneminde Osmanlıların elinde geçtikten kısa bir süre yeniden Cenevizliler'in kontrolüne girmiştir. Cenevizliler 60 yıla yakın bir süre kentin hakimiyetini sürdürmeyi başarmışlardır.
1654 yılında Don Kazakları Karadeniz kıyılarını yağmalamaya başlar. Karadeniz Ereğli’de bundan nasibini alır. Kazakların yağmasından kurtulmak isteyen Osmanlılar, Yeniçerileri Karadeniz Ereğli'ye göndeririler. Ancak kent bu kez Yeniçeriler tarafından, Kazakları aratır şekilde yağmalanır.
1703 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu'nda gemi yapım merkezi olarak belirlenen bir kaç bölgeden biri de Karadeniz Ereğli'dir.
1800'lü yılların başına kadar “ayanlıkla” yönetilen Karadeniz Ereğli'ye; Safranbolu, Bartın ve Devrek bağlanmıştır. 1839'da Safranbolu ve Bartın, Karadeniz Ereğli'den ayrılmıştır. 1838 yılında şehre gelen gezgin Eduard Bore, 3 gün Karadeniz Ereğli'de kalır ve Cehennemağzı Mağaraları’nı bulur. Bunu 1840 yılında seyahat notlarını anlattığı kitabında dile getirir.
1829 yılında Karadeniz Ereğli'de yeni bir dönem başlayacaktır. Karadeniz Ereğli'nin Kestaneci Köyü'nden Uzun Mehmet adlı bir köylü gezinti yaptığı sırada taş kömürünü bulacak ve Osmanlı sarayını bu buluştan haberdar edecektir.
1848 yılında Abdülmecit zamanında kömür ocakları işletmeye açılır. 1853 yılında Kırım Savaşı sırasında kömür işletme hakkı İngiliz ve Fransızlar'a devredilir. Kömür işletmelerinin çalışmaları nedeniyle bölgeye insan göçü başlar. Bölgede sadece Türk nüfusu değil aşırı bir şekilde, Rum ve Ermeni nüfusu artışı gözlenir.
1860-1890 döneminde; Rumlar ve Ermeniler Karadeniz Ereğli ticaretini ellerine alırlar. 1869 yılında Karadeniz Ereğli'de Kaymakamlık teşkilatı kurulmuştur. 1880 yılında ise Belediye Teşkilatı kurulmuştur.
1914 yılında I. Dünya savaşının başlaması ile birlikte kömür ocaklarının işletim hakkı Almanlar'a verilir. Buna kızan Ruslar, 2 yıl süreyle Karadeniz Ereğli kıyılarını sık aralıklarla bombardımana tutarlar. Dünya savaşının ardından Anadolu'nun, Avrupalı devletler tarafından işgal edilip paylaşılmasıyla Fransızlar Karadeniz Ereğli'ye gelirler ancak Karadeniz Ereğli'yi işgal etmeyi başaramazlar. Kurtuluş Savaşı sırasında işgal altındaki İstanbul'dan vatanseverler tarafından kaçırılan Alemdar isimli küçük bir savaş gemisi, Zonguldak'a ve Karadeniz'e hakim olan Fransızlar tarafından ele geçirilmek istenmiştir. 9 Şubat 1921 günü Alemdar'ı Karadeniz Ereğli limanına getiren vatanseverler gemiyi karaya oturtmuşlar ve Fransızlara teslim etmemişlerdir.
Vatanseverlerin Karadeniz Ereğli'ye sığınmalarına kızan Fransızlar, kenti işgal etmek istemişler ancak Karadeniz Ereğli halkının mücadelesi sonucu başarılı olamamışlardır. Şehrin hastanesi dahil kıyıya yakın bölgelerini denizden bombalayan Fransızlar, Alemdar Gemisi’nin gizlice yüzdürülmesi sonucunda karşı saldırıya maruz kalmıştır.
1920 18 Haziran Karadeniz Ereğli halkı tarafından esir alınan bazı Fransız komutan ve askerler, henüz kurulmamış olan Türkiye Cumhuriyeti ile anlaşma imzalamak zorunda kalmışlardır. Bu anlaşma, Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı'ndaki ilk uluslararası anlaşması olmuştur ve Milli Kurtuluş Hükümeti'nin kabul edildiğinin bir göstergesidir. Kurtuluş Savaşısırasında Karadeniz Ereğli halkının mücadelesi sonucu elde edilen bu başarı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kazandığı zaferlerin temelini oluşturmuştur. Bu şekilde, Kurtuluş Savaşı'nın ilk ve tek deniz savaşı Karadeniz Ereğli'de gerçekleşmiştir. Kurtuluş Savaşı’nın ilk ve tek deniz şehidi de ALEMDAR Gemisi’nde Güverte tayfası iken Serdümenlik ve Kaptanlık yapan Rize’nin Pekmezci köyünden 1874 doğumlu Hacı Mahmut oğlu Recep Kahya’dır.
1920 - 1923 yılları arası Kurtuluş Savaşı'na katkılar sağlayan Karadeniz Ereğli'de, 1923 yılından itibaren büyük değişimler başlar. 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan arasındaki nüfus mübadele anlaşması gereği Karadeniz Ereğli'deki Rum ve Ermeniler bölgeyi Terk etmek zorunda kalırlar. Mübadeleden sonra Karadeniz Ereğli'nin Yalı Caddesi denen bölgesinde yoğunlukta olan azınlık vatandaşlardan geriye sadece arsa tapu kayıtları kalmıştır. (Tapu kayıtlarında mevcut binanın veya arsanın yerini belirlemek için etrafında bulunan belirgin özelliklerde açıklanır. Karadeniz Ereğli'deki bir şahsa ait olan tapuda olduğu gibi "sağı Arnabutoğlu Yorgi Veledi Hıristo, solu Abacıoğlu İstifan Veledi Yorgi arsası...")
Ereğli Kalesi
Askeri yasak bölge içindedir. Tepenin sırtındaki bu alan kuzeye doğru hafifçe yükselerek deniz seviyesinden 150-160 metre yüksekliğe ulaşmıştır. Denize dik yamaçlara sahip bu tepede antik çağda M.Ö. 4. yüzyılda Klearchos tarafından Herakleia Pontike’nin ilk akropolisi kurulmuştur. Kale içerisinde bir sarnıç bulunmaktadır. Kale duvarlarının içi su altında sertleşen kırmızı renkli hidrolik bir harçla kaplıdır. Alanda ayrıca yüksek oturma grupları, kuleler ve sur duvarları yer almaktadır
Kilise Mağarası / Church Cave
Cehennemağzı Mağaraları’nın birincisi olan ve kilise mağarası olarak da bilinen mağara içindeki sütunlar, sütun başlıkları, mozaik döşeme ve kandil yuvaları, mağaranın paganizmin egemen, Hıristiyanlığın ise yasak olduğu dönemde, ilk Hıristiyanlarca gizli ibadet merkezi olarak kullanıldığını göstermektedir. Bu mağara içinde bulunan kalıntılar, erken-Hıristiyanlık döneminin izlerini taşıyan motiflerle süslüdür.
Mağara, iki bölüm halinde düzenlenmiştir. Birinci bölümde, zemin orijinal bitki ve geometrik motifli mozaik ile döşelidir. İkinci bölümün doğu duvarında küçük bir apsis açılmıştır ve önünde kademeli basamaklar bulunmaktadır. Çok eski bir Hıristiyan kilisesi olan bu mağara, Hıristiyanlığın yayıldığı ilk yıllarda gizli ibadet yeri olarak kullanılmıştır. Orijinal halinde mağaraya, dışa doğru açılan iki sütunla önemine yakışır anıtsal bir şekil verilmiştir.
Doğal bir mağara olup, kısmen kayalıkların yontulmasıyla düzleştirilmiş, Roma ve Bizans dönemlerinde ibadet yapmak için kullanılmıştır. Mağara ilk kullanıldığı dönemlerde Roma İmparatorluğunca Hristiyanlık dini resmen kabul edilmediğinden ilk Hristiyanlar bu mağarada gizli ibadet etmekteydiler.
Tabanda geometrik hayvansal ve bitkisel desenli mozaik bulunmakta, zaman içinde tahrip olan mozaikler günümüzde kısmen korunmaktadır. Mağaranın sağ tarafında (Kuzey Batı) Lahit koymak için açılmış geniş bir niş bulunmaktadır.
Kaynaklara göre; burada Hz.İsa’nın 12 Havarilerinden Aziz Andreas'ın lahitinin olması gerekmektedir. Ancak günümüzde sadece lahitin yeri mevcuttur. Girişin sol tarafında (Kuzey Doğu) kilisenin apsis kısmı yer almaktadır. Mağara içinde Roma ve Bizans dönemine ait taş eserler ve duvarlarda mum yakmak için yapılmış nişler mevcuttur. Mağaranın dışında ise Bizans döneminde yapılmış kesme taş ve tuğladan örülü girişyan duvarları bulunmaktadır.
Ereğli Mağaraları
Ereğli’deki mağaralar şehir merkezindedir. Roma ve Bizans döneminde kullanılan mağaralar 3 adettir. Kdz.Ereğli Müzesine bağlı bir örenyeri olarak hizmet vermektedir.
Cehennemağzı Mağaraları, Kdz.Ereğli İlçesi, İnönü mahallesinde (eski adı Ayazma - kutsal su anlamındadır) bulunmaktadır. Bu bölge Antik dönemin Acheron Vadisi olarak bilinmektedir. Zonguldak il merkezine uzaklığı 50 km, E5 karayoluna ise 70 km’dir. Kdz.Ereğli kent içinden mağaralara ulaşımı sağlayan yol tümüyle asfalt kaplıdır. Kdz.Ereğli Müzesi’ne bağlı örenyeri olarak faaliyet gösteren Cehennemağzı Mağaraları yanyana sıralanmış üç mağaradan oluşmaktadır.
Birinci mağara, iki bölüm halinde düzenlenmiştir. Birinci bölümde, zemin orijinal bitki ve geometrik motifli mozaik ile döşelidir. İkinci bölümün doğu duvarında küçük bir apsis açılmıştır ve önünde kademeli basamaklar bulunmaktadır. Çok eski bir Hıristiyan kilisesi olan bu mağara, Hıristiyanlığın yayıldığı ilk yıllarda gizli ibadet yeri olarak kullanılmıştır. Orijinal halinde mağaraya, dışa doğru açılan iki sütunla önemine yakışır anıtsal bir şekil verilmiştir.
İkinci mağara, yol kenarındaki 10 – 12 m yükseklikteki yamaç üzerinde bulunmakta ve yöre halkınca Koca Yusuf Mağarası olarak adlandırılmaktadır. Yamaç üzerinde yer alan dar bir girişten geçilerek 3 basamaklı dikey bir merdivenden inilen mağara, 1,5 km dağın içine doğru devam etmektedir. 1960’larda tavandan düşen bir kaya yolu kapattığından, ancak 350 m kadar derinliğe gidilebilmektedir. İnsan elinden çıktığı taşçı kalem izlerinden anlaşılan mağara, yaklaşık 400 m2’lik bir alanı kaplamakta ve iki fil ayağı ile desteklenmektedir.
Üçüncü mağara, yüzölçümü bakımından en geniş olanıdır. Zemini taban suyu ile kaplıdır. İnsan eli ile yapılan mağara birinci ve ikinci mağaralara su sarnıcı görevi görmüştür.
Mağaraların Mitolojik ve Dinsel Önemi :
1. İnsanın doğaya karşı yenilmez dayanma ve saldırma gücünü simgeleyen Herakles’e (Herkül) Kral Eurystheus tarafından verilen on iki görevden sonuncu ve en güç olanı, Cehennem Köpeği Kerberus’un, hiçbir ölümlünün bir daha geriye dönemediği Ölüler Ülkesi’nden (Hades) kaçırılmasıdır. Herakles, Altın Post’u aramak üzere yola çıkan Argo Gemicileri ile birlikte Kdz.Ereğli’ye gelir ve Hermes ile Athena’nın da yardımıyla Kerberus’u yeryüzüne çıkarır. Eurystheus’un Kerberus’u gördüğünde çok korkması üzerine, Herakles onu tekrar Ölüler Ülkesi’ne bırakır. Herakles’in Kerberus’u kaçırmak üzere Ölüler Ülkesi’ne indiği yer Cehennemağzı Mağaraları’dır.
2. İlkçağın en önemli iki kehanet merkezinden birinin bu mağaralar olduğu bilinmektedir. Diğeri ise Yunanistan’ın Delphoi kentindedir.
3. Bir başka söylenceye göre, şehir tekfurunun kızı hizmetkarı olan gence aşık olur; birlikte evden kaçarlar ve Cehennemağzı Mağaraları’ndaki kız-oğlan odasına saklanırlar. Cehennem zebanisi de dışarıdan gelecek tehlikelere karşı onları korur. Mağaraya giremeyen tekfur kızına ve genç hizmetkarına “taş olun” diye seslenir, kız ve oğlan taş kesilir.
4. Cehennemağzı Mağaraları’nın birincisi olan ve kilise mağarası olarak da bilinen mağara içindeki sütunlar, sütun başlıkları, mozaik döşeme ve kandil yuvaları, mağaranın paganizmin egemen, Hıristiyanlığın ise yasak olduğu dönemde, ilk Hıristiyanlarca gizli ibadet merkezi olarak kullanıldığını göstermektedir. Bu mağara içinde bulunan kalıntılar, erken-Hıristiyanlık döneminin izlerini taşıyan motiflerle süslüdür.
FETİH ÇINARLARI
İstanbul fethine hazırlanmakta olan Osmanlı ordusu Rumeli ve Anadolu hisarlarını onarmak ve inşaasında kullanmak için sur (kale) taşına ihtiyaç duymuştur. Bunun üzerine Anadolu’nun birçok yerinden bu yapıma katkı sağlamak amacıyla irili-ufaklı birçok taş istanbula getirilmiştir. Ve Anadolu’da birçok misyonu üstlenen Yunan mitolojisinde Heraclia Pontike (bugünkü Karadeniz Ereğli) olarakda bilinen kentimiz Türklerin eline geçmesiyle değişime kapılarını açmış, birçok tarihi olaya imza atmış ve tanıklık etmiştir. O dönemlerde (1400-1500 yılları arası) Ereğli’mizde taş ustalığı oldukça yaygındır ve tanınmış ustaları da vardır. Bunun bilinmesi üzerine Karadeniz Ereğliden Hisar yapımına ve onarımına büyükçe ve lazım olanlar birçok taş gitmiştir. Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmet Han Ereğli’ye İstanbul’un fethine katkılarından dolayı kendisinin fermanıyla 6 adet Fetih Çınarları dikilmesi emrini vermiştir. O yüzden bu uluçınarların isimleri Fetih Çınarları olarak anılmaktadır. Yaklaşık olarak 550 yılı aşkın tarihe sahiptir.
Karadeniz Ereğli'de, Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından tescillenmiş ve koruma altına alınmış olan çınar sayısı 8 adettir. Ulu çınarlar'ın yaşlarının 550 yılı aşkın olduğu belirlenmiştir. Koruma altındaki bazı çınarlar yoğun betonlaşma nedeniyle hastalanmış ve kurumaya başlamışlardır. Karadeniz Ereğli Belediyesi Park Bahçeler Müdürlüğü yıllardır çınarların ihtiyacı olan bakımları yapmakta ve kurumalarını engellemek için çalışmalarına devam etmektedir.
Çınar ağacına, sürekli olarak kabuk tazelemesinden dolayı Anadolu'da KAVLAK AĞACI ismi de verilmektedir. Çınar ağacının kabuğu genellikle rüzgar etkisi ile gövdeden düşer. çınar, kabuklarının atılması için yeterli rüzgarı alamadığı zaman kabukların arasında bakteri oluşumu artar ve ağacın hastalanma süreci başlar. Bu nedenledir ki çınar ağaçlarının etrafında başka ağaç türlerinin olmaması veya etrafını kaplayacak şekilde betonlaşmaya izin verilmemesi gereklidir. çınar ağaçları çevre kirliliğinden ve çevresel değişimlerden en hızlı etkilenen ve hemen tepki veren nazik bir ağaç türüdür.
Karadeniz Ereğli'deki çınarlar, halk tarafından sosyal dinlenme alanları olarak benimsenmiştir. 1960'lı yıllardan önce Karadeniz Ereğli'nin yöneticileri, sanatçıları ve halk, Çınaraltı adını verdikleri Ulu Çınarlar'ın gölgesinde bir araya gelirlerdi. Ancak sanayileşme süreci bu sosyal alanları etkilemiş ve sosyal amaçlarını duraklatmıştır.
Yapılan çevre düzenlemeleri ile tarihi çınarların bulunduğu bölgeler, yıllar sonra Karadeniz Ereğli halkı ve ziyaretçilerinin gözde sosyal ve dinlenme alanlarından biri haline gelmiştir.
Bozhane Hamamı
Yapı 19. Yy klasik Osmanlı hamamlarındandır. Erkeklere ait soyunma odasının yol çalışması sonucu traşlanması dışında başka bir onarım geçirmemiştir.Dikdörtgen bir plana sahip ve iki katlıdır. İki katın üzerine yapılmış sekizgen kuleye sahiptir. Günümüzde de kullanılmakta olan hamamlardandır.
Osmanlı Çileği
1930 yılında Türkiye'nin devlet tarafından kredilendirilen ilk konserve fabrikası Osmanlı Çileği'nin yoğunlaşması ile birlikte Karadeniz Ereğli'de kurulur. 1960'lı yıllarda Karadeniz Ereğli'de Osmanlı Çileği üretimi had safhaya ulaşır ve ülke genelinde adını duyurur. Osmanlı Çileği'nden yapılan likör Türkiye Devleti tarafından sadece Avrupa'nın zengin sofralarında kullanılmak üzere ihraç edilmeye başlanır. Osmanlı Çileği'nin üretimi 1960'lı yıllardan sonra büyük bir gerileme sürecine girer.
1985'li yıllara gelindiğinde Osmanlı Çileği neredeyse kaybolmaya yüz tutmuştur. 1994 yılından sonra belediye tarafından desteklenen Osmanlı Çileği üreticilerine ücretsiz çilek tohumu verilir ve yine belediye tarafından kurulan seralarda fide yetiştirilmeye başlanır. Bugün Karadeniz Ereğli'de halen 500'ü aşkın aile Osmanlı Çileği üretiminden geçimini sağlamaktadır.
Mevsim normallerinde, Mayıs ayı sonu ile Haziran ayı başlarında ilk meyvesini vermeye başlayan Osmanlı Çileği, Haziran ayı sonuna doğru artık meyve vermez. Hassas bir yapıya sahip olduğundan çok büyük ilgi isteyen Osmanlı Çileği üreticileri tarafından sabahın erken saatlerinde zedelenmeden toplanır ve 1 – 2 saat içerisinde hemen satışa çıkarılır. Toplanan çileğin açık havadaki ömrü sadece 15–20 saat olduğundan hemen tüketilmesi gerekmektedir.
Elpek Bezi
Dokumacılık, Anadolu'nun kültürel zenginlikleri arasında önemli yeri olan ve yöresel özellikler gösteren özgün bir el sanatıdır. Karadeniz Ereğli'nin ünlü Elpek Bezi de bu sanatın en naif örneklerinden biri olarak keten dokumaları kategorisinde önemli bir yere sahiptir.
Elpek Bezi, Batı Karadeniz Bölgesi'nde bir zamanların tarım ürünü olan Keten'in liflerinden yüzlerce hatta binlerce yıldır üretile gelmiştir. Antikçağlarda ketenden ürettiği yelken bezi ve dokumalarıyla ünlenenKaradeniz Ereğli'de, Karadeniz kıyısında dağlarla çevrili bir bölge olduğundan, yıllık nem oranı ülkenin diğer bölgelerine göre daha yüksektir. Bu nedenle, insan vücudunun nemden etkilenmesini önlediği bilinen ketenden elde edilen Elpek Bezi yüzyıllardır giyim malzemesi olarak kullanılmıştır.
Antikçağ yazarları, Karadeniz Ereğli halkının günlük yaşamını anlatırken; ketenden dokunmuş, vücudun tamamını kaplayan, bol ve bükümlü elbiseler giydiklerini ve bu durumun kenti şiirsel bir atmosfere büründürdüğünü anlatırlar. Elpek Bezi, yörede sanayi gelişip, dokumacılıktan ve buna paralel olarak keten tarımından vazgeçilinceye kadar önemini korumuştur. Keten ipliğinin, elde edilinceye kadar geçirdiği uzun ve zahmetli yolculuk, üreticiyi bu bitkiden ve dokumasından vazgeçiren bir diğer faktör olmuş, Türkiye'de gelişen tekstil teknolojisi ve ürünleri ile rekabet edemeyen Elpek Bezi tarih sayfaları arasında kaybolmaya yüz tutmuştur.
1940–1950 yıllarında kaybolma sürecine giren Elpek Bezi, yaklaşık 50 yıl aradan sonra yeniden canlandırılıp yaşatılmaya başlanmıştır. Karadeniz Ereğli'de 1960'lı yıllar öncesi köylünün geçim kaynağı ve giyim malzemesi olan keten ve elpek dokuma ürünleri, Karadeniz Ereğli Belediyesi'nin girişim ve destekleriyle yeniden canlanmaya başlamıştır.
Karadeniz Ereğli'ye bağlı Kandilli Beldesi'nde bulunan dokuma tezgahları, yıllar önce kullanılan orijinal şekillerine sadık kalınarak yeniden hazırlanmıştır. Yörede yaşayan kadınların hem aile ekonomilerine hem de yöresel kültüre destek veren el emekleri ile dokunan Elpek Bezi, Türkiye'nin seçkin giyim firmalarına hammadde olarak satılmaktadır. Ayrıca ilçeye gelen ziyaretçiler için bu özel dokumadan üretilmiş örnekler, ilçe merkezinde sahil bandı üzerinde yer alan Elpek Evi’nde, sergilenerek satışa sunulmaktadır.